11. Mutlu olmak için ne kadar para "gereğinden fazla"dır?
- Cenan Hepdurgun
- 5 Kas 2024
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Kas 2024
Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:
Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:
Yoksulluğun mutsuzluk getirdiği çok açık. Temel insanın ihtiyaçları karşılayacak kadar bile gelirimiz yoksa, tabii ki bu çok önemli bir mutsuzluk sebebi. Sıfırdan başladığımızı düşünelim.
Aylık gelirimiz arttıkça, önce beslenme, barınma, giyinme, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılayacağız. Sonra yavaş yavaş her şeyin daha kalitelisine erişeceğiz. Gelecek kaygımız gitgide azalacak ve doğal olarak çok daha mutlu olacağız.
Peki, parayla mutluluk ilişkisini bir grafik gibi düşünelim. Bu ilişkide bir doyum noktası var mı? Dünyada satın alamayacağımız hiçbir şey kalmayana kadar, daha çok para sürekli bizi daha fazla mutlu etmeye yarar mı? Yoksa bir süre sonra bu eğri bir düz çizgi haline mi gelir? Eğer böyle bir doyum noktası varsa, biz bunu saptayabilir miyiz? Ne biliyoruz, hoş geldiniz. Ben Cenan, psikiyatri uzmanıyım.
Bu kanaldaki yayınlarda kendinizi ve çevrenizi daha iyi anlamanıza yardımcı olmayı hedefliyoruz. Bu bölümde para ve mutluluk ilişkisini ele alacağız. Mutluluk çok soyut bir kavram.
Ben daha akıcı olsun diye mutluluk diyorum ama, araştırmalarda genelde öznel refah ya da yaşam memnuniyeti kavramları kullanılıyor. Bunların içinde kişinin genel mutluluk düzeyinin yanında yaşam kalitesi, olumlu duyguları, yaşama sıklığı gibi birleşenler de var. Bu araştırmalarda on binlerce insanla görüşülüyor.
Anketlerdeki cevaplarına göre yaşamlarından ne kadar memnun oldukları belirleniyor. Daha sonra farklı gelir düzeyleri birbiriyle karşılaştırılıyor. Amerika başta olmak üzere birçok ülkede buna benzer çalışmalar çok yapılmış.
Dünya çapında olup 1 milyon 700 bin kişiyle yapılmış araştırma var. Türkiye için çok aradım ama bir aylık gelir düzeyi ortaya koyan çalışma bulamadım. Zaten güncel enflasyonu ve ekonomik belirsizliği düşünürsek alım gücünü hesaplayıp böyle bir standart meblağı belirlemek herhalde imkansıza yakındır.
O yüzden tartışmaya bir çıkış noktası olsun diye geçen hafta yine kendi Instagram hesabımda bir anket yapmayı planladım. Soru şu, aylık hangi gelirin üstü ekstra mutluluk getirmez? Şu anki koşullarınızı ve bireysel gelirinizi kastediyorum diye de açıklama yazdım. Ama bugüne kadar hiç denememiştim.
Instagram'da anketlere sadece 4 seçenek koyma hakkı varmış. O yüzden hakkımı iyi kullanayım diye önce güncel verilere baktım. Ekim 2024 itibariyle Türkiye'de 1 dolar yaklaşık 35 lira.
En düşük emekli maaşı 12.500 lira. Asgari ücret 17.000 lira. Tek başına yaşayan biri için yoksulluk sınırı da 30.600 lira.
En düşük seçenek bireysel yoksulluk sınırının 5 katı olsun diye düşündüm. En yüksek de bayağı yüksek olsun dedim. Sonuçta kaç para sizin için yeterli olur diye sormuyorum.
Ne zaman artık daha fazlasının pek bir anlamı yoktur diye soruyorum. Seçenekleri şöyle yazdım. Ayda 150.000, 500.000, 1.000.000 ve 2.500.000 lira.
Kendiniz kaç işaretlerdeniz henüz karar vermediyseniz isterseniz bir durdurup düşünün. Sonuçları öyle dinleyin. Anket şöyle sonuçlandı.
Yüzde 7 ayda 150.000 lira dedi. Yüzde 25 500.000 lira dedi. Yüzde 34 1.000.000 lira.
Bir başka yüzde 34'te 2.500.000 lira işaretledi. 2.500.000'ü işaretleyip daha büyük seçenek olsa onu işaretlerdim diye mesaj atanlar da oldu. Tabii bu anketin bilimsel değeri sıfır.
Tüm toplumu temsil etmesi mümkün değil. Mesela 150.000 seçenlerin büyük kısmı öğrenci. Şu anki koşullarınızı düşünün dediğim için doğal olarak onlar için her ay düzenli 150.000'de muhteşem bir para.
Birazdan anlatacağım. Kaç parayla mutlu olacağınızı belirleyen şeylerden biri de etrafınızdakilerin kaç para kazandığı. Parayla mutluluk arasındaki ilişkiyi incelemeye geçmeden önce bölümün isminde yazan soruyu yanıtlayayım.
Mutlu olmak için ne kadar para gereğinden fazladır? Tabii ki ülkeden ülkeye kişiden kişiye çok değişir ama muhtemelen sandığınız kadar fazla bir para değil. Nasıl değişiyor? Bu mesela gelişmiş ülkelerde daha yüksek, yoksul ülkelerde daha düşük oluyor. Kadınlarda erkeklere göre yaklaşık %10 daha yüksek, yüksek eğitimlerde de düşük eğitime göre biraz daha yüksek.
İlginç bir şey, aşırı yüksek gelirde muhtemelen stres, sorumluluk ve sosyal kıyaslama gibi etkenlerle yaşam memnuniyeti biraz düşüyor. Lafı evirip çevirmeyeceğim, sayı olarak da söyleyeyim. Amerika için konuşursak birçok çalışma ayda 8 bin dolar üstünde geliri olanların birbirine benzer mutluluk düzeyinde olduğunu söylüyor.
Yani 8 bin dolar üstünde çok da bir şey fark etmiyor diyorlar. Amerika'nın kuzeyinde ve Avustralya'da bu oran 10 bin dolara kadar çıkıyor. Afrika'da bazı ülkelerde 3 bin 500 dolara kadar düşüyor.
Ben araştırırken en düşük 650 dolar gördüm, bir Polonya çalışmasıydı ama onu çok abartılı düşük buluyorum, o kadar da değil. Ama benim ankette katılımcıların %25'i 14 bin doları, %34'ü 25 bin doları, %34'ü de ayda 70 bin doları işaretledi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle sayılar yok.
O yüzden kişiden kişiye değişir ama muhtemelen sandığınız kadar yüksek değil diyorum. Çünkü parayla mutluluk ilişkisini sınırlayan birçok faktör var. Bu konuyu araştırınca karşınıza en çok çıkacak kavram 1974'te tanımlanan Easterlin paradoksu.
Easterlin şöyle diyor, hem bireysel hem toplumsal ölçekte gelir düzeyiniz arttığında başta biraz daha mutlu oluyorsunuz, sonradan eski halinize dönüyorsunuz. Türkiye'de yapılan çalışmalarda genelde bu paradoksu destekliyor. İddia şu, yaşam standartınıza göre gelirinizin çok fazla olduğu ilk dönemde bu çok mutluluk verici oluyor ama standartınız giderek yükseldikçe bu etki ortadan kalkıyor.
Buna yol açan iki mekanizma var. Biri hedonik adaptasyon öteki sosyal kıyaslama. Hedonik adaptasyon hem olumlu hem olumsuz gelişmelerin yarattığı duyguların zaman içinde ortadan kalkması demek.
Mesela trafik kazası sonrası felç geçiren kişilerde ortaya çıkan derin üzüntü ve mutsuzluk bir süre sonra geçiyor. Tersi de doğru, lotadan para kazananların mutluluk düzeyi bir süre sonra azalıyor. Çok güzel bir manzarası olan bir evde yaşayanlar zaman geçtikçe manzarayı fark etmiyorlar bile.
O yüzden bizim 150 bin işaretleyen öğrencilere bu parayı maaş diye bağlasak bir süre sonra ya keşke 500 bin seçseydik diyeceklerdir. Diğer faktör sosyal kıyaslama. İnsan doğası gereği mutlu olup olmadığını çevresindekilerle kendini kıyaslayarak ölçüyor.
O yüzden birçok şirket çalışanlarına birbirleriyle gelirlerini paylaşmayı yasaklar. Bizle aynı işte çalışan bir kişinin bizden daha fazla kazanması, o kişi bizden daha deneyimli hatta objektif olarak daha başarılı olsa bile bize rahatsızlık verir. İnsanların sürekli öğretmenler bütün yaz tatil yapıyor, nasıl bu kadar kazanıyor? İşte kuryeler X kazanıyorken, temizlik personeli Y kazanıyorken bizim Z kazanmamız haksızlık değil mi diye söylenmesi sürpriz değil.
Haklılar demiyorum ama insan zihni böyle çalışıyor. Toplumsal ölçekte de gelir dağılımı aldığınız paradan memnuniyeti çok etkiliyor. Bunu bir veriye dayanarak değil gözlemime dayanarak söylüyorum.
Türkiye'de özellikle son birkaç yılda gelir dağılımı çok acayip bir hale aldı. Bir yanda 12 bin 500 lira emekli maaş alanlar, öbür yanda enerji videosu paylaşanlarla insanların gelir dağılımının adaletli olduğuna dair inancı çok çok azaldı. Sosyal medya ve internet de sosyal kıyaslamayı arttırıyor.
Easterlin paradoksu 1974'te tanımlandığında insanlar başkalarının yaşamlarına bu kadar şahit olmuyordu. Bence buna çok dramatik bir örnek, pandeminin başlarında yaşanan sakin ol champ evdeyim olayı hem komik hem anlamlı bir olaydı. Hacı Sabancı yalılarının önünde boğaz kenarında spor yaptığı bir fotoğraf paylaşmış, bir takipçisi de evde kal kuralına uymadığı için kendisini eleştiriyor.
Adam da zaten evdeyim diyor. Ekşi Sözlük'te olay hakkında bir sürü goygoy var, biri şöyle yazmış. Üzüldüm lan.
Aşırı zengin birinin hayatını doğrudan gözleyip onlarla konuşabilme fırsatı bazen işte fakirliğimizi böyle yüzümüze çarpıyor. Gelir eşitsizliği sosyal bağları da zayıflatıyor ve tüm toplum için genel bir refah kaybına yol açıyor. İnsanlar daha izole hissediyorlar.
Aslında 70'lerde de etkileşime giremeseler bile bir şekilde televizyondan, gazeteden insanlar ünlülerin hayatını gözleyebiliyordu. Ama muhtemelen onlar başka bir dünyada göründüğü için kendileriyle çok fazla kıyaslamıyordu. Hadi ünlüler neyse ama biz bugün kendi arkadaşlarımızın da tüm tatillerini, yediklerini, içtiklerini en süslü şekliyle görebiliyoruz.
Bu da kazandığım paradan tatmin olmamayı getiriyor. Doların ilk 7-8 liradan 14-15 liraya çıktığı dönem benim çevremdeki insanların yurt dışı gezileri bir süre azaldı. Sonradan tek tük yurt dışından fotoğraf paylaşanlar başladı.
Ben önce nasıl ya herhalde önceden gitmiştir şimdi paylaşıyordur diye düşündüm. Sonra baktım bir sürü kişi gidiyor. Bu kendini kıyaslamanın evrimsel bir arka planı da var çünkü grup içi rekabetle ilgili bir kavram.
Sadece gelir için değil başarı, sosyal çevre hatta sağlık düzeyimizi bile başkalarıyla kıyaslıyoruz. Mesela bir kişi sevgilisini terk etti. Terk edilen başta çabaladı ama sonradan gitti başka biriyle sevgili oldu.
Eğer dışarıdan çok mutlu görünüyorsa terk eden kişi doğal olarak bundan rahatsız olur. Bunu da sonraki bölümlerde ayrıca işleriz ama kıskançlık her ne kadar ayıplansa da genlerimizde var. Kıskanmak ayıp bir şey değil, doğal bir duygu.
Ama 5. ve 6. bölümde anlattığımız gibi üst beynimizde bazı duyguları dizginlemek ve medeni hareket etmek zorundayız. Çoğu insan beğenilmek, takdir edilmek, toplumsal statüsünü artırmak, kendini daha üst sosyal sınıflara ait ve güçlü hissetmek ister. Lüks evler, arabalar, şatafatlı tatillere olan ilgi muhtemelen bununla ilişkili.
Ama sosyal statümüz arttıkça kendimizi kıyasladığımız şeyler de ona göre değişiyor ve bir şekilde havuç peşinde koşturuyoruz. Bu da gelir düzeyimiz artsa da tatminin aynı şekilde artmamasına yol açıyor. Bir başka şey de geleceğe güvenle bakabilmek.
Psikiyatride çok sevdiğim ve çok şey öğrendiğim bir hocamız biz gençken Türkiye'yi Avrupa olacak zannediyorduk diyor. Gerçekten de öyle. Ben hatırlıyorum ortaokuldayken bir ara Avrupa Birliği'ne giriyoruz ama sadece kokoreçin yasaklanması kaldı gibi bir hava oluşmuştu.
Şimdi ise insanların çoğu hem kendisinin hem de çocuklarının geleceği ile ilgili daha kaygılı. Güvende hissedebilmek için kenarda bir paralarının olmasını istiyorlar. Tüm bunlar benim ankette çok yüksek seçeneklerin işaretlenmesinde etken diye düşünüyorum.
Ama bunlar aslında Türkiye'de daha çok paranın mutlu edeceğini garanti etmiyor. Hatta biraz tersi gibi. Sosyal, ekonomik ve politik faktörler paraya rağmen mutlu olmaya engel oluyor.
Acun Ilıcalı'nın çok meşhur bir videosu var. Ben parayla mutlu olunmayacağının altına imzamı atarım. Parasız mutsuz olunur ama parayla mutlu olunmaz diyor.
Video 8 milyon kez izlenmiş. Altında binlerce yorum var. Bazı kişiler hak vermiş.
Bazı kişiler de zenginlerin fakirliği övmesinden gına geldi. Niye bunu zenginler söylüyor? Madem paralarını fakirlere dağıtsınlar diyor. Bence bunu zaten zenginlere söylemesi lazım.
Çünkü bir noktadan sonra çok da bir şey fark etmediğini yaşayarak görmek için zengin olmak gerekli. Bu arada paralarının en azından bir kısmını fakirlere dağıtsalar kendileri için de iyi olabilir. Çünkü başkalarına yardım etme, gönüllü faaliyetlerde bulunma gibi sosyal davranışlar özellikle ileri yaşta yaşamdan memnuniyeti arttırıyor.
Son ama aslında çok önemli bir etken daha var. Buraya kadarki tartışmalarda gelir artışının kişiye bedelinden söz etmedik. Mesela benim ankette insanlar doğal olarak aynı işi yaptığında daha fazla para gelmesi üzerinden düşünüp cevap veriyor.
Oysa gerçekte eğer yasa dışı bir işe bulaşmadıysanız ya da bir yerlerden bir şekilde hiç beklenmedik bir para çıkıp gelmiyorsa gelir artışının da bir bedeli var. Daha fazla kazanmak için gücümüzden, sevdiklerimize ya da sevdiğimiz şeylere ayırdığımız vakitten hatta bazen sağlığımızdan fedakarlık ediyoruz. Bu da çok açık ama üzerine düşünmeye değer bir konu.
Özetle fakirlik övülecek, özenilecek bir şey değil. Parasızlık insanı mutsuz ediyor. Ama dünyanın birçok yerinde yapılan araştırmalar çok paranın mutluluğu garanti etmediğini, bir noktadan sonra artan paranın marjinal etkisinin azaldığını gösteriyor.
Yaşanan ülkeye ve kişiye göre düzey değişmekle birlikte paranın mutlu edeceği etkisini sınırlayan iki temel faktör var. Biri hedonik adaptasyon, diğeri sosyal kıyaslama. Çok büyük çoğunluğumuz daha fazla paranın hiçbir anlamının olmadığı düzeye hiç gelemeyeceğiz.
Bu bir gerçek. Ama o düzeyde zengin olmak mutluluk için şart mı? Çok emin değilim. Bence şart değil.
Özellikle de vaktimizden, ailemizden, sağlığımızdan feragat ediyorsak paraya bakış açımızı gözden geçirmeye bence değer. Yaşamından memnun olmayı etkileyen para dışında da çok fazla faktör var. İkinci bölümde genetiğin, beşinci bölümde iyi uyumanın, dokuzuncu bölümde yaptığınız işi sevmenin iyi hissetmeye ve mutluluğa etkisini konuşmuştuk.
Kanalı yeni keşfettiyseniz onları da dinlemenizi öneririm. Herkese ya daha fazlasına da gerek yok diyebileceği kadar para, mutluluk ve sağlık dilerim. Sonraki bölümde görüşmek üzere.
Comments