top of page

13. Kumar beynimizi nasıl ele geçirir?

  • Yazarın fotoğrafı: Cenan Hepdurgun
    Cenan Hepdurgun
  • 30 Kas 2024
  • 8 dakikada okunur

Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:



Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:


Hem oyunculuğunu hem de hikaye anlatma şeklini çok sevdiğim Zafer Algöz, Öztürk Serengil'in kumar maceralarını muhteşem anlatıyor. Serengil, döneminde en çok parayı kazanan, ama aynı zamanda en çok parayı da kumarda kaybeden oyuncusuymuş ve birine beddua edeceksen inşallah çoluğun çocuğun kumarbaz olur dersin. En son babaannen uykudayken ağzındaki altın dişi bile söker, onu da kumara yatırırsın aman kumardan uzak durun yavrum diyormuş.


Serengil bunları muhtemelen 80'li ve 90'lı yıllar için söylüyor, günümüzde ise maalesef internet ve özellikle yasa dışı bahis sektörü nedeniyle siz uzak durmaya çalışsanız bile kumar size yaklaşıyor ve zaten kurtulması zor bir bağımlık olan kumarın birçok aileyi daha da kolay kuşatmasına yol açıyor. Ne Biliyoruz'a hoş geldiniz. Ben Cenan, psikiyatri uzmanıyım.


Bu kanaldaki yayınlarda kendinizi ve diğer insanları anlamanıza yardımcı olma hedefliyoruz. Bu bölümde kumarın beynimize etkilerini ve kurtulmanın neden mümkün ama bir yandan da son derece zor olduğunu konuşacağız. Amerikan Psikiyatri Birliği yaklaşık 10 yıl önce kumar bağımlılığını da diğer madde bağımlıklarının arasında saymaya başladı.


Bunu yaparken de kumarın beyindeki ödül mekanizmalarına olan etkisinin maddelerle benzer olmasını gerekçe gösterdi. Geçen bölümde söz etmiştik, aslında kumar gibi sosyal medya ve oyunların da etkileri madde kullanımına bazı açılardan benziyor. Bölümün başında biraz nörobilim konuşmamız gerekecek.


Yine basitçe anlatacağım. Muhtemelen tıp dünyasından olmasanız bile duymuşsunuzdur. Beynimizde hücreler arası iletişimi sağlayan en önemli habercilerden biri de dopamin.


Dopamin de aynı 6. bölümde konuştuğumuz serotonine benziyor. Orada demiştik ki serotonine mutluluk hormonu demek yanlış olur. Beynin bir sürü yerinde farklı farklı görevleri var.


Dopamin de onun gibi. Henüz dinlemeyenler ya da unutmuş olanlar için önceki bölümlerdeki nörobilim kısmını hızlıca özetleyeyim. Ben beyindeki habercileri ortalıkta uçuşan kanatlı anahtarlara benzetiyorum.


Bu uçan anahtarları yakalayıp kapıları açan görevler var, onlara da reseptör diyoruz. Mesela işi dopamin yakalamak olan 5 çeşit görevli var. Bunlar beynin farklı yerlerine dağılmışlar ve yakınlarından geçen bir dopamin olursa onları kaptıkları gibi arkalarındaki kapıları açıp içeriye giriyorlar ve o hücrede görevleri neyse onu yapmaya başlıyorlar.


Hepsinin işi de ayrı. Kimi dikkatte, kimi hareketleri düzenlemede, kimi uykuda, kimi dürtüleri kontrol etmede çalışıyor. Kumar bağımlılığında en çok dürtü kontrolünde önemli işleri olan 3 numaralı görevli rol oynuyor.


Dürtü kontrolü içimizden bir şey yapmak geldiğinde hemen kalkıp yapmak yerine başımızı belaya sokmayalım diye kendimizi tutabilmek demek. Ve bu aslında genel olarak alt beyinle üst beyin arasındaki bir mücadele. Alt beynimiz dürtülerin çıktığı yer, üst beynimiz de onu dizginleyen yerdir.


Freud da kendi çağındaki bilgisiyle bunu id ve süperego diye formüle etmeye çalışmış. Ama ben Freud'a dargın olduğumdan onun terimlerini kullanmayı pek tercih etmiyorum. Burada dürtüden kasıt haz verecek bir şey de olabilir, birine sinirlenip bağırıp çağırmak da olabilir.


Mesela dikkat eksikliği de dopaminle ilgili bir bozukluk. Orada da dürtü kontrol sorunlarına sık rastlanıyor. Dikkat eksikliği olanlarda sinirlilik de olmayanlara göre daha sık, bilgisayar oyunları, sosyal medya, kumar gibi şeylere bağımlı olmakta.


Dopaminle kumarın ilişkisi bazı ilaçlarla çok ilginç bir şekilde kendini belli ediyor. Mesela benim teyzemde huzursuz bacak sendromu var. Onun tedavisinde dopamini arttıran ilaçlar kullanılıyor.


Ona da böyle bir ilaç başlanmış. Teyzem Kıbrıs'a kumar oynamaya gitmiş. Kuzenim aradı, annem Kıbrıs'a gitti diye.


Bu ilacın prospektüsünde kumar oynama yazıyor, böyle bir şey olabilir mi diyor. Olabilir dedim. Teyzemi geri çağırdık, ilacını değiştirdik.


Parkinson hastalığının tedavisinde de benzer yan etkiler olabiliyor. Bu örnekler uçak bileti alıp kumar oynamaya gitmek gibi tamamen özgür iradeyle alınan bir kararda bile biyolojimizin ne kadar güçlü etki yapabildiğini gösteriyor. İşte bazı kişilerde ilaca gerek olmadan kendi doğal hallerinde bile kumar oynama isteğinin çoğu kişiden daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.


Bu kişiler şansları yaver gidip kumarla hiç tanışmazlarsa belki bu yatkınlığı hiç fark etmeden yaşlanıp ölecekler. Ama tanışırlarsa kendilerini kurtarmaları çok zor olabiliyor. Psikiyatrinin insana öğrettiği en önemli şeylerden biri de bence yargılayıcı olmamak.


Sadece sosyal ve ekonomik açılardan değil, biyolojik açılardan da kimse eşit koşullarda yarışmıyor. Genellikle yapıp da sonradan pişman olunan şeylerde üst beyin alt beyne mağlup olmuş demektir. Birine sinirlenip bağırmakta da öyle, kumar oynamada da, hatta dolandırılmada ve çoğu zaman birinin günlük hayattaki basit bir şeyde sizi manipüle etmesinde bile aynı şey geçerli.


Ve bazı insanlar için alt beyinlerini dizginlemek diğerlerine göre çok daha zor. Biz şimdi dopamine dönelim. Dopamin haz verici bir etkinliği yaparken salınmıyor.


Daha ziyade onun gelmesini hayal ederken yani bir şeyi canımız çekerken salınıyor. Mesela ben asistanken akşamları evde Counter Strike oynuyordum. Gün boyu oyunu düşünmek aşırı haz veriyordu.


Oh be diyordum şimdi eve gideceğim mis gibi bilgisayar oynayacağım. Fakat oynarken o kadar da fazla haz almıyorsun. Hatta oyun kötü gidiyorsa daha çok pişmanlık duymaya başlıyorsun.


Ya yine oyun oynadım işte şu şu işler vardı bir türlü halledemedim diye. Peki bir ödülü canımızın ne kadar çekeceğini etkileyen faktörler ne? Mesela alınan ödülle yapılan davranış arasındaki süre ne kadar kısaysa beynimizde o kadar güçlü uyarılıyor. Süre uzadıkça da etki sönüyor.


O yüzden çok lezzetli bir şey önümüzde duruyorken kilo vereyim de ileride sağlıklı olayım diye onu yememek çok zor bir şey. Bir başka önemli faktör de ödülün belirsizliği. Bir ödül eğer hep aynı zamanda ve hep aynı miktarda alınıyorsa bu da çok güçlü bir etki yapmıyor.


Ödülün miktarı ve ne zaman alınacağı belirsizse bu çok güçlü bir dopamin uyarısına yol açıyor. Çünkü o canının çekmesi evresini sürekli uzatmış oluyorsunuz. Bu açılardan baktığınızda en kötü ödül maaş.


Hem işi yapar yapmaz bir para almıyorsunuz, ay sonunda alıyorsunuz. Hem alacağınız zaman belli hem de miktar belli. O nedenle kimse oh be şimdi mis gibi çalışayım sonunda da maaş alırım diye motive olmuyor.


Oysa tam tersi kumar her açıdan çok güçlü. Hem ne zaman kazanacağınız belirsiz hem miktar belirsiz hem de kazanınca ödül anında elinize geçiyor. O nedenle karşı koyması zor.


Bir de şöyle düşünün. Diyelim ki maaşlı bir işte çalışıyorsunuz. Kumarda bir şeyler kaybettiniz ve borçlandınız.


Ailenize söylemeye de çekiniyorsunuz. Eğer kumarı tamamen bırakıp maaşla borçlarınıza ödeme yolunu seçerseniz hem muhtemelen ailenizin de haberi olacak. Çünkü bizim paralar nereye gitti diyecekler.


Hem de belki aylarca borç ödemek için ciddi maddi sıkıntı çekeceksiniz. Öbür yanda ise hem kimseye çaktırmadan tüm borçları ödeme ve belki kâra geçme şansı var hem de kumar oynama isteğinin sürekli salgılattığı dopaminin karşı koyulmaz bir gücü var. O nedenle bu ikilemde mantıklı karar vermeye engel olan alt beynimizin elindeki kozlar gerçekten çok güçlü.


Tüm bunların yanında kumar oynanan platformlar da ister canlı olsun ister internet üzerinden olsun oynayanların tamamen çaresiz kalana kadar kaybı telafi etmeye çalışacağı şekilde tasarlanmıştır. Mekanların ışıkları, makinelerin sesleri ve görüntüleri, internet sitelerinin tasarımı, kayıpların ekranda nasıl gözüktüğü, kazançların nasıl gösterildiği tüm bunlar oynayanı oyunda tutmaya yöneliktir. Her şeyi buna göre kurguladığınızda gece boyu 1000 dolar harcayıp 600 dolar kazanan birinin bile şansının çok açık olduğunu ve devam ederse uçup kaçacağını hissetmesini sağlayabilirsiniz.


Geçen bölümde cep telefonu oyunlarının da bizden para alma mantığından söz etmiştik. Bir insanın para ya da daha iyisi önceden satın almış olduğu bir bonusu harcamaya en gönüllü olduğu an kıl payı kaybetme anıdır. Bir makineye ya da bilgisayara karşı oynanan oyunlarda bu kıl payı kaybetme dopamin seviyesini sürekli yüksek tutmak üzere özenle tasarlanır.


Hatta oyun bir kullanıcı adı ya da kartla oynanıyorsa yani makine oynayanın kim olduğunu biliyorsa gerekirse bazen kazandırarak tam da kişiye öz gibi dopamin terziliği yapabilirsiniz. Ve masanın başında oturduğumuz sürece alt beyinle üst beynimiz aslında mücadele etmeye devam eder. Çoğu zamanda zaten alt beynimiz yeterince güçlüyken üst beynimiz de türlü bahanelerle ona ayak uydurmaya başlar.


Buna kontrol yanılsaması diyoruz. Mesela bir takım ritüellerle işte zarı atma şekli, düğmeye basma şekli, giydiği gömlek ya da uğurlu bir takıyı takma gibi etkenlerle şansımızı arttırdığımıza inanmak isteriz. İstatistiki verileri de kendi lehimize yorumlayarak şansımızın fazla olduğunu düşünürüz.


Mesela üst üste 4 kere kaybettiysek artık kazanma zamanının geldiğine inanırız. Ya da kumarhanede yan makinede oturan kişi sürekli kaybedip öyle kalktıysa fırsattan istifade bu makinenin artık kazandırma ihtimali daha yüksek diye hemen o tarafa geçebiliriz. Burada aslında makinelerin toplamda oynayanı kazandıracak şekilde tasarlanmayacağı çok açık.


Yani yeterince süre oynarsanız, hangi makinede, hangi platformda oynarsanız oynayın mutlaka zarara gireceksiniz. Öte yandan şansın tamamen %50-50 olduğu senaryoda bile oynayanın süreci karda kapaması çok zor. Bu biraz da iki bölüm önce konuştuğumuz hedonik adaptasyonla ilgili.


Çok kazandıkça meblağ bizim için eski tadı vermemeye başlıyor ve gitgide daha fazla kazanmak için iddiayı büyütüyoruz. Örneğin en bilinen taktiklerden biri olan martingaylı ele alalım. Diyelim ki 1000 liramız var ve tamamen hilesiz bir yazı turu oyunu oynayacağız.


Hep de yazı diyeceğimizi varsayalım. Ve o kadar sabırlıyız ki 1 lirasını oynuyoruz. Planımızı da şöyle kurduk.


Kaybedersek kaybettiğimiz miktarın 2 katını koyacağız. Böylece kazandığımız anda önceki zararların tümünü çıkarmış olacağız. Mesela 1 lira kaybedersek 2. oyun 2 lira, onu da kaybedersek 3. oyun 4 lira, sonra 8 lira gibi.


Kazandığımız anda da tekrar 1 liraya geri dönüyoruz. Böyle bir senaryoda elimizdeki tüm parayı kaybedip oyun dışı kalmamız için 10 kez üst üste tura gelmesi gerekecek. Bu da gerçekten yaklaşık binde bir ihtimal.


10. da da kazansak neredeyse tüm zararı kurtarıp en başa dönmüş oluyoruz. 9. da kazanırsak zaten gene 1 lira kârdayız.


Sonuçta paramız böyle 1 lira 1 lira gitgide artacak. Bu senaryo neden tehlikeli? Örneğin bazı oyunlarda bir maksimum bahis limiti olabiliyor. Yani makine en fazla 250 lira oynamaya izin verebilir.


Bizim 2 kata çıkma şansımız ortadan kalkmış olur. Ayrıca 1000 küsür lira varken 1 lira 1 lira oynamak çok sabır isteyen bir şey. İlla ki bir noktadan sonra bahsi arttıracağız.


Ve söz gelimi 5 kez üst üste tura gelince kaybedip oyun dışı kalacağız. Hiç disiplini bozmasak bile sonuçta biz 1000 liramızı 1020 lira yapmak için gelmedik. Kazandıkça doymayıp paramızı geri yatırmaya devam ediyoruz.


Ve sonsuza dek oynadığımızda binde bir ihtimalde olan şey mutlaka gerçekleşecek. Ve biz her şeyi tüketmiş olacağız. Zaten o yüzden insanların kumar bağımlığı nedeniyle psikiyatriste başvurduğu zamanlar sıklıkla artık kaybı kurtarmak için kredi çekecek yerlerinin bile kalmadığı zorlu dönemler oluyor.


Bu noktada dahi şöyle bir risk var. Kişi artık zaten istesem bile oynayamam diye yine kumarı bırakma konusunda yalancı bir kontrol hissine kapılabiliyor. Oysa dopamin insanı yeterince dürterse alınacak bir borç, satılacak bir eşya daima vardır.


Öztürk Serengül'ün babaannenin altın dişi diye örnek vermesi de bu yüzden. Peki ne yapalım? Tabii ki klasik ama çok doğru laf, en iyisi hiç başlamamak. Hele ki kara geçmek için kesinlikle ama kesinlikle oynamamak.


Çünkü biraz kazanıp kalkmayı becerebilecek kadar katı bir üst beyni olan kişinin zaten o masada hiç işi olmuyor. Bir şekilde oraya oturduysanız dürtülerin galip geleceğini baştan kabul etmişsiniz demektir. Kanalın genel ilkesini biliyorsunuz.


Herkese uyan tek bir çözümü buradan söylemeye kalkmak şarlatanlık olur. Burada belki şunları söyleyebiliriz. Kumar finansal sorunlara yol açıyorsa, sosyal ilişkilerinizi bozuyorsa, kendinizi suçlu hissediyorsanız mutlaka bu konuda deneyimli bir psikiyatriste başvurmanızı öneririm.


Benim kişisel deneyimim, kumar bağımlılığıyla mücadelenin tek başına başarılı olamayacağı yönünde. Tedavisinde başarılı olunan kişilerin en önemli ortak özelliği yakınlarının desteğinin ve işbirliğinin çok iyi olması. Özellikle finansal yönetimi güvendiğiniz bir kişiye devretmek çok anahtar bir rol oynuyor.


Gerekirse vasi tayini gibi hukuki yöntemlere de başvurabiliyoruz. Bunun dışında kumara dönmeyi kolaylaştıracak uyaranların kontrol edilmesi ve eşlik eden psikiyatrik durumların araştırılması da çok değerli. Özellikle dikkat eksikliği kumar bağımlılığında mutlaka araştırılması gereken bir ek tanı.


Özetle kumar beynimizdeki dopamin sisteminin tüm zaaflarından faydalanıyor. Normalde bizi beladan koruması gereken üst beynimiz de çoğu zaman alt beynimize ve kumarhanelerin aklına uyup bizi işin içinden çıkılması zor bir sarmala sürüklüyor. Kumar bağımlılığı kişinin hem kendisi hem ailesi için çok zorlayıcı bir süreç.


Ama yargılayıcı olmayan iyi bir sosyal destek ve uygun psikiyatrik yargınla üstesinden gelmek mümkün. Zor ama kesinlikle umut var. Finansal kontrolün sağlanması, uyaranların kontrolü ve eşlik eden başka psikiyatrik durumların saptanması tedavinin ana ayaklarını oluşturuyor.


Bitirmeden önce birkaç saniyemi de sizlere teşekküre ayırmak istiyorum. Çünkü en son ikinci bölümde teşekkür etmişim. Neredeyse beş ay olmuş.


Bu beş ay boyunca motive olup devam etmemi sağlayan, gerek sosyal medyadan gerek podcast dinleme platformlarından çok güzel şeyler yazıp söyleyen ve bu bölümde sonuna dek bana eşlik eden her birinize çok teşekkür ederim. Bölümlerin kısa sürdüğünü söyleyen çok fazla kişi oluyor. Bu benim için çok mutlu edici.


Günlük hayatın koşturmacasında olabildiğince dolu içerik üretmeye gayret ediyorum. Hepinize sağlıklı günler dilerim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page